Amerika Oluşturan Topluluk "Püritenler" Püritenler, 16. yüzyılın sonlarında İngiltere Kilisesi’nde ortaya çıkan ve “Püritenizm” ad...
Amerika Oluşturan Topluluk "Püritenler"
Püritenler,
16. yüzyılın sonlarında İngiltere Kilisesi’nde ortaya çıkan ve “Püritenizm”
adıyla bilinen dini bir reform hareketinin üyeleriydi. İngiltere Kilisesi’nin
Roma Katolik Kilisesi’ne çok benzediğine ve İncil’de yer almayan törenleri ve
uygulamaları ortadan kaldırması gerektiğine inanıyorlardı. Püritenler bu
reformları yürürlüğe koymak noktasında, Tanrı ile aralarında doğrudan bir
anlaşma olduğunu hissediyorlardı. Kilise ve kralın kuşatması altında kalan bazı
püritenler grupları, kendi dini, entelektüel ve sosyal düzenlerinin temelini
oluşturmak için 1620 ve 1630’larda Amerika’nın New England adı verilen
bölgesine, yenidünya da ki kuzey İngiliz kolonilerine göç ettiler. Püritenlerin
yönelimleri o zamanda olmuştur. Amerikan hayatında etkilerini göstermeyi
sürdürüyordu.
Püritenlik
1500’lerin ortalarında İngiltere’de başlayan bir dini reform hareketiydi. İlk
hedefi Katolik Kilisesi’nden ayrıldıktan sonra İngiltere Kilisesi içinde kalan
Katolik etkileri ortadan kaldırmaktı. Bunu yapabilmek için kilisenin yapısını
ve törenlerini değiştirmeye çalıştılar. Güçlü ahlaki inançlarıyla uyum
sağlaması için İngiltere’de daha geniş yaşam tarzı değişiklikleri istediler.
Bazı Püritenler Amerika’ya göç ettiler ve bu inançlara uyan kiliseler etrafında
inşa edilmiş koloniler kurdular. Püritenlik, İngiltere’nin dini yasaları ve
Amerika’daki kolonilerin kuruluşu ve gelişmesi üzerinde geniş bir etkiye
sahipti.Püritenliğin kökleri İngiliz reformunun başlangıcına dayanır. “Püritenler”
adı, onları aşağılamak için düşmanları tarafından bu harekete atfedilen bir
isimdi. Bu sıfat ilk kez 1560’larda ortaya çıkmasına rağmen, hareket Kral VIII.
Henry Papalık otoritesini reddettiğinde ve Roma Kilisesi’ni bir İngiltere
devlet kilisesine dönüştürdüğünde, 1530’lu yıllarda başlamıştı. Püritenler
açısından İngiltere Kilisesi, Roma Katolikliğinin ayin ve ritüellerini gereğinden
fazla korumuştur.
16.
yüzyıla kadar rahiplerin çoğu okuryazar değildi ve aşırı derecede yoksuldu.
Birden fazla bölgede istihdam edilmişlerdi; bu yüzden sık sık yolculuk yapıyor
ve cemaatlerinde derin kökler oluşturmayı başaramıyorlardı. Rahipler, medeni
hukukun belirli cezalarına karşı korunuyordu; bu durum halkın ruhbanlara
duyduğu düşmanlığı besledi ve halkın manevi yaşamdan tecrit olmasına yol
açtı.Bazı Püritenler Anglikan Kilisesi’nden tamamen ayrılma taraftarıyken,
diğerleri sadece reform talep ediyordu ve kilisenin bir parçası olmayı
istiyordu. Kilisenin İncil’de bulunmayan herhangi bir ayin veya töreni
barındırmaması gerektiği inancı, iki kuralı bir arada tutuyordu. Her iki
yönelim de hükümetin ahlak kurallarını uygulaması, ayrıca sarhoşluk ve küfür
gibi davranışları cezalandırması gerektiğine inanıyordu.
Bununla
birlikte, Püritenler inanç özgürlüğüne inandılar ve genellikle İngiltere
Kilisesi dışındaki farklı inanç sistemlerine saygı gösterdiler.Püritenler ve
Anglikan Kilisesi arasındaki büyük anlaşmazlıklardan bazıları, rahiplerin cüppe
giymemesi, bakanların Tanrı’nın sözünü aktif olarak yayması ve kilise
hiyerarşisinin bir İhtiyarlar Meclisi
ile değiştirilmesiydi.
Tanrı’yla
ilişkilere gelince; Püritenler kurtuluşun tamamen Tanrı’ya kalmış olduğuna ve
Tanrı’nın kurtarılacak yalnızca birkaç kulunu seçtiğine inanıyorlardı, ancak
kendilerinin bu gruba dahil olup olmadığını kimse bilmiyordu. Ayrıca, her
insanın Tanrı ile kişisel bir anlaşmaya sahip olması gerektiğine inanıyorlardı.
Püritenler, Kalvinizm akımından etkilenmişti ve insan doğasının günahkar
olduğunu kabul ediyorlardı. Tüm insanların İncil’e uygun biçimde yaşaması
gerektiğine ve kutsal metinlerin derinden anlaşılması gerektiğine
inanıyorlardı. Hareketin üyeleri, bunu başarabilmek için okuryazarlık ve
eğitime çok büyük bir değer verdiler.
Kutsal
metinler hakkındaki yorumları çok katıydı. Kurtarıcı bir dindarlığı ve ayrıca
baskıyı değil dönüşümü vurguladılar. Dönüşüm, toplumun ‘dünyalılığının’
reddedilmesi ve İncil ilkelerine sıkı sıkıya bağlı kalmasıyla mümkündü. İlke
olarak baskı teşvik edilmese de bazı eylemlerinde bunu uyguluyorlardı.İngiltere’nin
Protestan kralı VI. Edward (1547-1553), ilk yerel dua kitabını kullanıma aldı
ve 1553-1558 yılları arasında bazı muhalif Katolik din adamlarını ölüm cezasına
çarptırırken diğerlerini sürgüne gönderdi. Bu dönemde Püriten hareketi büyümeye
devam etti. Bazı Püritenler, Presbiteryen bir kilise organizasyonunu tercih
ettiler; diğerleriyse, daha radikal biçimde cemaatler için özerklik talep etmeye
başladılar. Yine de diğerleri ulusal kilisenin yapısı içinde kalmaktan
memnundu, ancak Katolik Kilisesi ve piskoposluk otoritesine karşı koydular.
Kraliçe
I. Elizabeth döneminde, İngiliz dini yaşamında kırılgan bir barış hakimdi;
ancak kilisenin eğilimi ve amacıyla ilgili mücadele devam etti. Birçok erkek ve
kadın, bir piyasa ekonomisinin başlangıcına eşlik eden duygusal ve somut
sorunlarla uğraşmak zorunda kaldılar. Geçimlik çiftçilik yapan insanlar, kar
uğruna endüstri dünyasına katılmaya zorlandı. Piyasayı kuranların egemenliği
altında, genç insanlar artan biçimde yeni meslekler edinme ve yeni filizlenen
şehirlerde yaşama eğilimindeydi.Anglikan Kilisesi ilk olarak 1534 yılında
Katoliklikten ayrılsa da Kraliçe Mary 1553’te tahta geçtiğinde Katolikliğe geri
döndü. Mary yönetimi altında, birçok Püriten sürgün cezasıyla karşı karşıya
kaldı. 1558’de Kraliçe Elizabeth tahta geçti ve Katolik Kilisesi yeniden
reddedildi; ancak Püritenler için bu durum yeterince iyi olmamıştır.
1608’de bazı Püritenler İngiltere’den Hollanda’ya göç etmişti. 1620’de ise Mayflower bölgesinde Plymouth Kolonisi’ni kuracakları Amerika’daki Massachusetts’e göç ettiler. 1628 yılında başka bir Püriten grubu Massachusetts Körfezi Kolonisi’ni kurdu. Nihayetinde, Amerika’nın New England bölgesinde yayıldılar ve kendi kendini yöneten yeni kiliseler kurdular. Kiliseye tam anlamıyla üye olabilmek için Tanrı ile aralarındaki kişisel ilişkileri ifade etmek zorundaydılar; zira, kolonilere, yalnızca “tanrısal” bir yaşam tarzı sergileyenlerin katılmasına izin veriliyordu.
1600’lerin
sonlarında ABD’nin Salem gibi bölgelerinde yaşanan ‘cadı avları’, Püritenlerin
dini ve ahlaki inançları tarafından yönlendirildi. Ancak 17. yüzyıl içerisinde
Püritenlerin ABD’deki kültürel gücü de yavaş yavaş azaldı. İlk nesil göçmenler
öldükçe, çocukları ve torunları kiliseyle daha az bağlantılı hale geldi. 1689
yılına gelindiğinde, New Englandlıların çoğunluğu kendilerini Püriten yerine
Protestan olarak görüyordu; bununlar birlikte, birçoğu Katolikliğe keskin bir
şekilde karşıydı.
Amerika’daki
dini hareket, sonunda birçok gruba ayrıldıkça, Püritenizm bir dinden çok bir
yaşam felsefesine dönüştü. Özgüven, ahlaki sağlamlık, azim, siyasete mesafeli
durma ve sade yaşama odaklanma gibi ögeleri temel alan bir yaşam biçimi haline
geldi. Bu inançlar yavaş yavaş, ‘New England zihniyeti’ olarak adlandırılan,
kısmen laik bir yaşam tarzına da zemin hazırladı.