Sırp Ayaklanmaları (1804-1878) Osmanlı İmparatorluğu’na 1600’lü yılların ortalarında katılan Sırbistan da da, Osmanlı İmparatorluğu’nun ...
Sırp Ayaklanmaları (1804-1878)
Osmanlı İmparatorluğu’na 1600’lü
yılların ortalarında katılan Sırbistan da da, Osmanlı İmparatorluğu’nun diğer bölgelerinde
olduğu gibi, adil ve düzenli bir yönetim kurulmuştu. Sırp halkı, genelde
tarımla uğraşmaktadır. Büyük Osmanlı İmparatorluğu’nun sağladığı güven ve
olanaklarla rahatça erişebiliyor ve dönemine nazaran çok iyi bir hayat yaşıyorlardı.
Bölgede 18. Yüzyılın ortalarına kadar önemli bir olay görülmemiştir.Bu
tarihlerden itibaren Avusturya,Rusya ve Osmanlı Devleti arasında yapılan
savaşlarda Sırbistan’ın uzun bir süre savaş alanı olması, diğer iki devletin Sırpları
ayaklandırmak için propagandaya girişmeleri ve milletçilik düşüncesini Sırp
halkı arasında benimsenmesine yol açmıştır. Sırplar içinde Avusturya ve
Rusya’ya taraftarları çoğalmaya, hatta bu tarz taraftarların ayrılıkçıların ordularında
görevli askerlere dahi tesir etmiştir.
Yakınçağ
başlarına gelindiğinde, Osmanlı İmparatorluğu, büyük iç ve dış sorunları
dolayısıyla, Sırbistan’da meydana gelen gelişmelerle gereğince ilgilenememiştir.
Bu da, bu eyalette daha önce kurulmuş bulunan düzenli yönetimin bozulmasına yol
açmıştır. Bu sıralarda Osmanlı Hükümeti, başkent olan İstanbul’da bile düzeni
ve adil bir yönetimi sağlayamıyordu. Üstelik bu sıralarda Rumeli’de Ayanların,
dağlı Eşkıya’nın sözü geçiyordu ve bu durum Sırbistan’ı da etkiliyordu. Türk ve
Müslüman olan bu Ayanlar ve Eşkıyaların devlete karşı başkaldırmaları durumundan
memnun olmayan Sırplar’a örnek oluyor ve kendileri için yapacağı hareketler
için cesaret veriyordu. Sırbistan’da durumun bu şekilde
bozulması üzerine,"Dayı" adını alan Yeniçeri ileri gelenleri, zamanla
valilerin nüfuzlarını bile ellerinden almışlardı. Eyalette tam anlamıyla keyfî
bir yönetim kurmuşlardı. (Bunda şüphesiz ki devlet merkezinin otoritesinin
zayıflaması da önemli rol oynamıştır.) Üstelik Sırbistan’da durumun bu hale
geldiği sıralarda, yabancı devletlerin bölgede, önceden beri yapmakta oldukları
propaganda ve kışkırtma hareketleri de yoğunlaşmıştır. Sonuçta,o bölge de
bulunan Yeniçerilerin ve Ayanların artan baskıları ile ağır vergiler, Sırpların
devlete karşı baş kaldırmalarına yol açtı. Sırp ileri gelenlerinden bir
heyet, eyalette özellikle Yeniçerilerin yaptıklarını şikayet için İstanbul’a
gelip III. Selim’in huzuruna çıkarak, durumu anlattılar. Padişah da, şikayet
edilen hususların giderilmesi için gerekli emirleri verdi. Ancak Sırbistan’daki
Yeniçeri "dayıları", kendilerini padişaha şikayet etmelerine kızarak,
Knez adı verilen Sırp ileri gelenlerinden bazılarını öldürdüler. Sırplar da
bunun üzerine 4 Şubat 1804′te Yeniçerilere karşı silahlı olarak harekete
geçtiler. Böylece de Sırp isyanı başlamış oldu.Sırpların, görünüşte
Yeniçerilere karşı olmak üzere başlattıkları bu ilk isyan hareketinin başında
asıl adı Georg Petroviç olan Kara Yorgi bulunuyordu. İsyan Şubnice köyünde
patlak verdi ve çok geçmeden bütün eyalete yayıldı. Asiler, kalelere hücum ettiler
ve Müslüman halkın, bulundukları yerlerden taşınması ve gitmeleri için şiddet
kullandılar.
Bir domuz tüccarı olan, bir zamanlar
eşkiyalık yapmış ve Avusturya ordusunda hizmet görmüş bulunan Kara Yorgi,
durumu tehlikeli gören ve kendisine katılmak istemeyenlere karşı bir kaç Sırp
köylüsünü de yanına çekekerek yaptığı işin padişaha karşı olmadığını aksine
onun emriyle bölgede bulunan asi Yeniçerileri ortadan kaldırmaya memur
edildiğini ilan etti. Bununla, aynı zamanda Yeniçerilere düşman olan bazı
Müslümanların da desteğini sağladı.Bundan sonra isyan kısa zamanda gelişti.
Asiler Belgrad’ı kuşattılar. Kendilerine Müslüman halk da yardım etti.
Yeniçeriler ezildiler. Böylece asilerin istekleri gerçekleşmiş oldu. Bundan
sonra bunların dağılması gerekirken, aksine bu başarıdan sonra, Sırbistan’da
bağımsız bir devlet kurulmasını istemeye başladılar.Buraya kadar, Yeniçerilerin
ezilmesini isteyen ve bu bakımdan da olayı bir bakıma destekleyen İstanbul
Hükümeti, asilerin bağımsızlık isteklerini reddetti. Bunun üzerine toplanan
Sırp Ulusal Meclisi (Skupçina), Kara Yorgi’yi Baş Knez seçerek, Sırbistan
devletinin kurulmasına kadar, Osmanlı Devleti ile mücadeleye karar verdi.
Rusya’nın Sırp Milliyetçilerine
Verdiği Destek
Sırp isyanının başlayıp gelişmeler gösterdiği
sıralarda, Osmanlı Devleti Rusya ile 1798 Andlaşması’na göre müttefik durumunda
bulunuyordu. Ancak, daha önce belirtildiği gibi, bu devlet müttefik olmaktan da
yararlanarak, Balkanlar’da ve bu arada Sırplar arasında Osmanlı Devleti
aleyhine geniş bir kışkırtma çalışmasına girmişti. Bununla beraber, Avrupa’da
Napolyon Bonapart tehlikesinden dolayı, 1804′te başlayan isyanı açıktan
desteklemekten çekinmiş ve yukarıda değinildiği üzere, 1805 yılında kendisinden
yardım isteyen Sırplara İstanbul ile anlaşmasını önermişti. Ruslar, 1806
yılında Eflâk ve Buğdan’a girdikten sonra bu savaşta Sırplar’dan yararlanmak
istediler ve onları açıkça destekleyip anlaşmak istediler.Ruslar, başlattıkları
savaşın yanısıra, Balkanlar’daki bütün Hıristiyanları ayaklandırmak ve
kendileriyle birleşmelerini sağlamak için çeşitli girişimlerde bulundular. Bu
arada da Sırplara her türlü yardımı yapmaya başladılar. Teodor Filipoviç adlı
bir Rus temsilcisi, yanındaki subay ve memurlarla Belgrad’a yerleşerek, Sırp
ordusunu ve idaresini düzenlemeye başladı. Rusya’nın yardım ve himayesi
Sırplara bir devlet kurma ümidini verdi. Bu da, Kara Yorgi emrindeki asileri
cesaretlendirdi ve bunların Türklere karşı daha şiddetle saldırmalarına yol
açtı. Bu arada Karadağlılar da Sırplar ile bir oldu sonucunda isyan hareketinin
alanı genişlemiş oldu.
1815-1870 Yılları Arasında Osmanlı İmparatorluğu 13
devlet, bir Sırp devletinin kurulmasına kesin olarak karşı çıktı. Bu da
Sırbistan konusunu, aynı zamanda bir Avusturya-Rusya anlaşmazlığı haline getirdi. Sırp
İsyanı, Avusturya’nın karşı olmasına ve Osmanlı Devleti’nin çalışmalarına
rağmen sürdü. Bu arada Kara Yorgi 1807′de Belgrad’ı aldı ve kentteki
Müslümanların çoğunu katletti, Aralık 1808′de de kendini bütün Sırpların kralı
ilan etti. Ancak bunu ne Osmanlı Devleti ne de Avusturya kabul
etti. Sırbistan’daki bu durum, Osmanlı Devleti ile Rusya arasında
yapılan 1812 Bükreş Andlaşması’na kadar sürdü. Ruslar, Bükreş barış görüşmeleri
sırasında da Sırpları korudular ve antlaşma metnine, Sırbistan’a özerklik
verilmesine yol açabilecek bir madde koydurdular. Osmanlı Devleti önce buna
karşı çıktıysa da, içinde bulunduğu güçlükler dolayısıyla kabul etmek zorunda
kaldı. Böylece Rusya, isyanın başlamasından 1812 Bükreş
Antlaşması’na kadar, Sırpları maddi ve manevi şekilde destekleyerek,
Sırbistan’ın varlığını fiilen ve hukuken Osmanlı Devleti’ne kabul ettirmeye
çalıştı. Ancak bundan sonra dikkatini Napolyon Bonapart tehlikesine ve Avrupa
olaylarına çevirmek zorunda kaldı.
Kara
Yorgi, 1812 Bükreş Antlaşması'ndan sonra, sözde bu antlaşmaya dayanarak
bağımsızlığa varacak isteklerde ve hareketlerde bulunmaya başladı. Bunun
üzerine Osmanlı Devleti, Rusya’nın aynı yıl Napolyon’un Moskova Seferi’ne
çıkmasıyla Batı’da uğraşmasından yararlanarak ve bu devletin Sırplara yardıma
gelmesine fırsat bırakmadan, bu konuyu kökünden çözümlemek üzere, harekete
geçti. Bu göreve de Hurşit Paşa görevlendirildi. Hurşit
Paşa, yanındaki kuvvetlerle Bosna, Vidin ve Niş’ten hareket ederek Kara
Yorgi’nin birliklerini kısa sürede yenip dağıttı ve 7 Ekim 1813′te Belgrad’ı
yeniden ele geçirdi. Bunun üzerine Kara Yorgi ve asilerin diğer elebaşları,
daha fazla dayanamayarak Avusturya’ya kaçtı. Böylece Sırp isyanı sona erdirildi
ve Sırbistan yeniden devlet merkezine bağlandı. Fakat, kısa bir süre sonra
Sırbistan’da yeni gelişmeler baş gösterdi.
Sırplar, çıkardıkları isyan hareketinin bu suretle
bastırılmasından sonra silahla ve Rusya’nın yardımıyla gerçekleştiremedikleri
amaçlarına bu defa, devletlerarası diplomasiden yararlanarak ve yine Rusya’nın
yardımıyla ulaşmak için çalışmaya başladılar. Bunun için 1814 yılında toplanan
Viyana Kongresi’ne bir heyet göndererek Avrupa devletlerinin Sırbistan’ın
kurulması lehinde işe karışmalarını istediler. Fakat, kendi devletinin iç
ve dış politikasında bu gibi hareketlere karşı bir yol izleyen, aynı zamanda
hemen yanıbaşında özerk veya bağımsız bir Sırbistan kurulmasını istemeyen
Kongre Başkanı ve Avusturya Başbakanı Metternich’in etkisiyle, Viyana Kongresi
Sırpların isteklerini dikkate almadı. Bunun üzerine yalnız kalan ve bu
yolla da emellerine varamayacaklarını anlayan Sırplar, 1815 senesinde Başknez
seçtikleri Miloş Obrenoviç liderliğinde yine başkaldırı hareketlerine
başladılar. Başlangıçta Miloş Obrenoviç bağımsızlık için yapılan bir
ayaklanmanın başı olarak değil, yalnızca antlaşmalarla sağlamış olduklarına
inandıkları hakların gözeticisi olarak ortaya çıkmıştır. Bundan dolayı da 1815
yılı sonlarında İstanbul’a yeniden bir Sırp temsilci gönderdi. Bu temsilci,
Babıâli’ye verginin zamanında verileceğini, silahlarını ve elde tuttukları
kritik yerleri teslim edeceklerini vaad etti. Fakat, bunlara karşılık Belgrad
Paşası ile yanında bulunacak sekiz yüksek memur ve arkadaşlarından başka bütün
Türklerin Sırbistan’dan çıkarılmasını istedi. Böylece Sırplar, Osmanlı
Devleti’ne, kendine bağlı bir Sırbistan’ in varlığını kabul etmesini ve
askerlerini buradan çekmesini önerdi.
Bu sıralarda yani 1815 yılında, Napolyon Bonapart
tehlikesi Avrupa’dan kesin olarak kaldırılmıştır. Bundan dolayı Rusya
Avrupa’nın en güçlü devletlerinden biri haline gelmişti. Bu bakımdan, Ruslar,
daha önce 1812 yılında yani en sıkışık bulundukları sıralarda yardım ettikleri
Sırplara, daha etkili destek sağlamak üzere Sırbistan işine kesin olarak
müdahale etmek istiyorlardı. Osmanlı Devleti, bu sebepten bir Rus müdahalesine
meydan vermemek için bu defa Osmanlı egemenliğinde kalacağını ilan eden Miloş Obrenoviç’i
Başknez olarak tanıdı. 1816 yılı başlarında da Sırplara, vergiyi doğrudan
kendilerinin toplaması, Knezlerini seçme ve bunlara idari görevlerde bulunma
ile, Başknez’e Belgrad Paşası’nın yanında temsilci bulundurma ve Sırplar
arasındaki adalet işlerini düzenleme gibi geniş haklar verdi. Bu suretle
Sırbistan’daki gelişmelerle Sırplar’ın istekleri belli ölçüde Osmanlı Devleti
tarafından kabul edilmiş oldu. Miloş
Obrenoviç bundan sonra Başknez olarak kaldı ve bir ara Rusların yardımıyla yeni
bir isyan hareketi düzenlemek üzere Sırbistan’a dönen Kara Yorgi’yi Belgrad
Paşası’nın emriyle öldürttü. 1817 yılında da Sırp ileri gelenleri Miloş’u Sırpların
başı olarak tanıdılar.
Böylece, Sırpların 1804 yılında
başlattığı isyan ve gelişmelerin sonucunda, Osmanlı Devleti’nin sınırları
içerisinde İstanbul’a bağlı olmak koşuluyla Sırbistan Prensliği ortaya çıkmış
oldu. Bununla da, Osmanlı tarihinde ilk defa olarak bir Osmanlı Hıristiyan
toplumu bağımsızlık için harekete geçerek, sınırlı da olsa başarıya ulaşmıştır. Bu
da, diğer Osmanlı Hıristiyanlar! için ulaşılabilmesi mümkün olan bir örnek
oldu. Nitekim, Sırp isyanından hemen sonra, ondan da daha geniş kapsamlı olarak
Yunan isyanı başladı.